Çocukluk Hikayesi, Amerikan Futboluyla Sınavımız



Bir resim hayal edin. Küçük bir mahalle içinde her renkten insanın bulunduğu. Doğusundan Batısına, Kuzeyinde Güneyine. Herkesin bir birini tanıdığı sokağa çıkınca selam vererek gezdiğiniz. Büyüklerin kafanızı okşayıp size ceplerinde taşıdıkları şeker dağıttığı. Karnımızın acıktığında arkadaşlarınızla emekli öğretmen Sevim teyzenin kapısı çalıp, acıktığımızı söyleyince, evde ne varsa onlardan bize ekmek arası bir şeyler hazırlayıp verdiği. Bakkal Abdullah amcadan cebimizdeki paraları birleştirip aldığımız gazozların yanına "buda benden olsun" diye çikolataları elimize tutuşturduğu, sokağın kaldırımına oturup kahkahalarla karımızı doyurup, eğlene bildiğimiz küçücük bir mahalleydi. Yazın sokakta geçerdi ömrümüz. Arkadaşlarla toplanıp sabahtan akşama kadar top oynayıp, hava karamaya başlayınca da kızlı, erkekli karış saklambaç oynardık. Aile büyüklerinden biri "Hadi çocuklar geç oldu evlere" deyince oflayarak, püfleyerek de olsa da evlerimize giderdik. Zaman nasıl geçerdi. Hiç bilmezdik. Bir günümüz o kadar dolu dolu geçerdi ki. Hiç unutmam hala o günleri, çocukluğumuzu. Hala o günlerden kalma bazı izleri vücudumda taşırım.

 Hiç Amerikan futbollu oynadınız mı? hayatınızda. İşitir gibi oldum söylediklerinizi. Hayır...Belki üniversitede... Aslında kültürümüze çok uzak olan bir şey. Top dediğin şey yuvarlak olur o ne öyle oval bir top. Tam dayanıklı bir vücutla oynanacak bir spor. Amerikan futbollu, Amerika ve Kanada yaygın olarak oynanan bir oyun. Hatta bizim bildiğimiz futboldan bile daha çok tutulan bir oyun diyebilirim. Amerikan futbolunun keşfedilme şekli ise, Amerika’da ilkokul öğretmeni olan bir kişinin öğrencilerine rugby oyununu tanıtmaya çalışması sonucunda keşfedilmiş. Kuralları ve sporcular için gerekenleri değiştirerek Amerikan sporu haline getiren öğretmen sayesinde, ilk öncelerde lise öğrencileri tarafından sonrasında ise üniversitelerde ilgi görmeye başlamıştır. En sonunda profesyonel ligin kurulması ile Amerikan sporu oldukça önemli spor dallarından biri olarak Amerika’da varlığını sürdürmeye devam etmekte. Amerikan futbolunun oynanmasına gelince her takım 45 kişiden oluşur. Bunlardan 11 tanesi saha oyuncu 34 tanesi de yedek oyuncudur. 45 kişilik takımdan arasında hucum takımı, savunma takımı ve özel takım olarak ayrılır. El ve ayak kullanarak oynanan bir oyundur. 



Günlerden bir gün arkadaşlarla oturmuş ne oynayabiliriz diye düşünürken, bizden yaşça biraz büyük olan "Okan, Amerikan futbolu oynayalım mı?" diye söze girdi. Hayatımızda oynamadığımız bir oyundu. Hepimiz pür dikkat Okan'ı dinlemeye koyulmuştuk.Okan spor haberleri okumaya meraklı biriydi. Gazete okurken görmüş. Armut gibi bir topla oynanıyormuş. Bizim futbola benziyor. "Yalnız elle de oynanıyor" dedi. Mustafa söze girdi. "İyi de biz armut gibi bir topu nereden bulacağız. Laa..."
Aslında Mustafa en önemli noktaya değinmişti. Armut gibi bir top nasıl bulunacaktık. Okan cin fikirli biriydi. Biz kara kara düşünürken. O kendine has "maymun gibi" sırıtmasıyla. "Ondan kolayı ne var oğlum. Evden bulduğunuz kadar gazete ve bant getirin. Yaparız."dedi. Hepimiz evlere koşarak bulduğumuz gazete bantları getirdik. Okan kendine göre, gazeteleri buruşturarak bantların yardımıyla, güzel bir top yaptı. Toplamda 10 kişiydik. 5 kişilik takımlar halinde ayrıldık. Takımın savunma, hucum, özel takımı da o 5 kişiden oluşuyordu. Sahamıza gelince, binanın arka bahçesinde dut ağaçlarından kale noktaları belirlenmiş, toprak, taşlarla ve cam kırıklarıyla kaplı alan üzerinde oynamaya kalktık. Oyunun nasıl oynanacağına dair, Okan'ın verdiği bilgilerle koşturmaya başladık. Toprak bahçede tozu dumana katarak bir oyana bir bu yana deli gibi koşturuyorduk. Ne hikmetse Okan'dan bir türlü topu alamıyorduk. Oyuna başlama sırası gelincede üstümüze yüklenmesiyle, oyunu kendi lehine çeviriyordu. Top bizdeyken Mustafa attığı omuzla, Mustafa havada bir iki takla attı. Okan'a bir yerden bağırıp bir yerden de ağlıyordu. Kolu ve bacakları taşların üzerine düşmesinden dolayı yaralanmıştı.Top bana geldiğinde ileri doğru tam koşturmaya başlayacakken, Okan'ın üstüme geldiğini gördüm. "Dozer Okan" derdik. Kendisine lakabına yakışır bir arkadaştı. O yaşta bize göre uzun ve aşırı kilolu bir arkadaştı. O an, Okan'ın üzerime gelip bana çarptığını hatırlıyorum. Sonrası hüsran.Yerde bir iki metre sürüklenmiş imdir. Elimi bir cam parçası saplanmış. Elim kan içinde, oynamayı bıraktık. Okan kanı görünce doğru eve kaçmış. Elim kanlı bir şekil eve doğru giderken bina önünde sohbet eden komşu teyzeleri gördük. Gül teyze "Ne oldu"  demesiyle yere boylu boyuna uzanması bir oldu. Ben can havliyle eve koştururken diğer komşular, beni bırakıp Gül teyzeyle ilgilenmek için başına toplandılar. Sonradan öğrendiğime göre Gül teyzeyi kan tutuyormuş. Eve geldiğimde evdeki curcuna da ha vahim. Anne, babamın eli ayağı dolaştı. Annem bir yerden "Ah yaramaz nasıl başardın, bunu" diye kızarken, bir yerden kanamayı durdurmaya çalışıyordu. Sonra babam ilk telaşı atlattıktan sonra ön bir pansuman yapıp, doğruca beni en yakın polikliniğe götürdü. Elime 4-5 dikiş atıldı. Bu bizim çocuklara, bana güzel bir ders oldu. Hani derler ya "Bir musibet bin nasihatten iyidir." İşte bizimki de o hesap. O günden sonra hiç birimiz. Bilmediği oyunu oynamadık. 
Vesselam çocukluk güzeldi. Deneme, yanılma yaparak bir şeyler öğrenirdik. Her yaptığımız yaramazlık ve güzel şeyler, bize bir şeyler öğretirdi. Biz çocukken şanslıydık. Oyun oynamayı sokaklarda koşturarak,düşe kalka dizlerimiz de kollarımızda yaralanarak. Ağlayı, gülerek bir şeyler öğrenebilen şanslı çocuklardık. Şimdi ki çocuklarımızın da mutlu, özgürce yaşayacağı günler bulması umuduyla.



Post a Comment

Daha yeni Daha eski