Şimdi Ankara da Olmak Vardı


Hani derler ya " Denizi olamayan şehir. " öyle işte. Memurlar şehri Ankara. Çıkmaz sokakların bulunduğu, sevgilerin 'Keçiören metrosunun inşaatı gibi uzun olsun aşkımız' dediği şehir. Çocukluğumun, gençliğinin geçtiği, kavgalarımın, sevdalarım, dosluklarımın olduğu şehir. Şimdi Ankara da olmak vardı. Kızılay da bir binan yan tarafından bodrum katına indiğimizde hoş sohbetiyle bizi karşılayan Şavaş abinin kafede. Şavaş abinin kafesinin kendine özgü bir dizaynı vardı. Bulunduğu binanın yan tarafından merdivenlerden ağır ağır inersiniz. Ahşap kapılardan girince sizi o seneye özgü düzenlemiş hatıra resimleri çektireceğiniz köşe ve hatıra resimleri karşılar. Arkasında diğer ahşap kapıyı geçtiğinizde, ahşap sandalye,masalarla oluşturulmuş giriş alanı, köşe kısımlara oluşturulmuş hasır ahşap iskemleli ve masalarla oluşturulmuş şark köşesiyle sizlere merhaba der. Duvarlarında tarih kokan resimler, acaba bunuda bulabilirmiyiz dediniz bir çok ansiklopediler ve çeşitli kitaplarla sım sıcak sizi kuçaklar. Az olmadı bizim orayı keşfedeli dile kolay 10 yıldan biraz daha fazla. Başlarda pek bir kalabalık olurduk. 10, 15 bazen 20 kişilik dost meclisi toplanır sohbetler ederdik. Yılların etkisiyle bir bir koptuk. 10 kişi, 5 kişi derken güz yapraklarının dökülmesi gibi bir bir eksildik. Şimdiler de garip kaldı. Şavaş abinin kafe. En son 2015 de dostlarla bir araya gelmiştik. Uzunum, can, ben ve eşlerimiz. Aslında sayımız azalmamış artmıştı. Şimdi Ankara da olmak vardı. Savaş abinin kafede. Şöyle bir girip selam verip hep oturduğumuz şark köşesine geçip, büyük boy demli bir çay şiparisi verip beklemeye başlamayacım. Canım sıkıldı mı alıp bir kitap karıştıraçağım. Kalkıp sığara içme alanına geçip, bir sığara yakıp dostlarla olan anılara dalacağım. Sığaram bitince şark köşesine geçip beklemeye başlayacam. Beklemek güzel dostları. En erken hep ben giderim, bugüne kadar değişmemiş bir kuraldı bu. 15, 20 dakika sonra kapıdan kısa boylu(kısa boylu dediğime bakmayın bize göre kısa, ama yüreği bir o kadar kocaman), esmer, yüzünde bir karış sakallı bulunan Can girecek. Kılasikleşmiş olan o güneş gözlüklerini çıkartarak önce şöyle bir içeri süzüp, benim bulunduğum tarafa doğru dönecek, sonra yüzünde bir tebessüm olacak. Gülerken gözler kısılırdı, Çinliler gibi gözler çekik çekik olurdu. Yanıma doğru gelip büyük bir özlemle kardeşimle sım sıkı bir kucaklaşacağız. Oturup birer çay söyleyip konuşmaya dertleşmeye başlayacağız. O anlatacak ben dinleyecem, ben anlatacam o dinleyecek. Sonra üniversite yılları acılacak, neler yaşamışız, neler yapmışız onların tozunu alacağız. Uzunumu beklerken kalkıp sığara içme alanında, birer sığara yakaçağız. Sığaralar ve sohbetten sonra yine köşemize çekilip birer demli çay söyleyeceğiz. Yarım saat sonra, ahşap kapıda Uzunum belirecek. 1.92 boyların da, kumral, cene altında kendine has bıraktığı top sakalı, gözünde entel gözlüğü, hafif dalgalı saçlı, birlikte girdiğimiz bir kavgada beni korumak için yüzünde kalan yara iziyle, soluk soluğa içeri girecek. Bizi görüp koşar adımlarla ( Koşar adımlarla dediğime bakmayın, iki adımda yanımızda olacak o boyla bir adımlamasını düşünün.) yanımıza gelecek. Şöyle bir yıllık özlemle sarılacağız uzaklıkları unutup, yılların kaybettirmediği kardeşlikle. Uzunun, can ve ben. Uzunum kusura bakmayın geç kaldım diyecek. Kolay değil kısa bir sürelik izinde akrabalardan ve iki afacandan kaçıp gelmesi. Olur bee diyip. Demli iki çay ve bir açık çay söyleyeceğiz. Uzunum açık çayın yanında gelen şekerlerden birini tam diğerinin yarısını kırıp atacak. Can tek şeker atıp yavaş yavaş karıştıracak. Ben kendini bildim bileli şekersiz çay içmeyi severim. Uzunum derin bir oh çektikten sonra, 'Ee gençler ne yaptınız' diye sohbette girecek. O anlatacak biz dinleyecegiz, biz anlatacağız o dinleyecek. Kolay değildi kısa zamanda koca bir seneyi yaşanmışlıkları anlatmak, özetleyip gececeğiz herşeyi. Konu ailelerde açılacak. Uzunum aramızda en erken evlenen kişiydi. Sonra Can, en son da ben evlenmiştim. Ufaklikları anlatacağız. Uzunumun bir prensesi, bir prensi vardı. Canın bir prensesi  ve benimde bir prensesin vardı. Yaptıkları yaramazlıklardan konuşup biraz güleceğiz. Sohbet yavaş yavaş eski günlere dönecek, geride kalanların kulaklarını iyi kötü cınlatacagız. Her zaman olduğu gibi benim kağıt oyunları daki beceriksizliğimin anısı maça hikayesi dönecek kahkalar güleceğiz. Ne hayallerimiz vardı onlardan bahsedip bahsedip güleceğiz. Sonra hayatın bizlere verdiği görevlerle söyle savrulduğumuz yerlerden penceremizden bakıp herkez bir iç çekecek. Saatler bir bir ilerleyecek. Telefonlara mesajlar gelmeye, kaçamak telefon görüşmeleriyle ne zaman eve gideceğimiz eşlere bildirilecek. Kalkma saati yaklaşırken saatlere gözler gitmeye başlayacak. Ailelerle nerde nasıl bir araya geleceğimiz kararlaştırılıp efkarlı efkarlı birer çay ve sığara daha içip kalkmak için hareketleneceğiz. Kasada Savaş abinin yanına giderken adisyon elden ele gezecek, hesabı kim ödeyecek kavgası yaparak hesabı ödeyeceğiz. Ahşap kapılardan çıkıp tekrar bir daha ki seneye diyip, her sene yaptığımız gibi planlar yapacağız. Sarılıp veda ederken ailelerle birlikte geçireceğiniz günün planı yapıp herkez geldiği tarafa doğru gitmek için hareket edecek. Şimdi Ankara da olmak vardı. Savaş abinin kafede. Dostlar meclisinde. Bu sene geçti. Artık nasipse seneye.

1 Yorumlar

  1. Dosluğu anlatan anlamlı bir yazı olmuş. Ankara memur olarak uzun süre kaldım. Ne hikmetse pek alışamadım.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski